Tercϋme eden E.E.
Yazan: Arhimandrit Haralambos Vasilopulos
Nisan 1975, ATİNA http://www.pigizois.net/index.htm ‘den bir alιntιdιr
Öz Ortodoksluk doktrinleri ve emanetleri
Βιογραφία του αγίου Γεωργίου στα τουρκικά. Ελληνικά δες εδώ.
İLK YILLARI
Büyük Şehit ve Muzaffer Aziz Georgios, İsa Mesih’in
en parlak
müritlerinden
bir tanesidir. Tüm dünyada sevilen ve kendisine çok
saygı duyulan bir Şehit olduğu söylenebilir.
Aziz Georgios, 280 yılında, Hıristiyanlığa en karşıt
ve düşmanca davranan İmparator Dioklitianos
zamanında dünyaya gelmiştir. Babası Kapadokya’dan
olup, İmparator Dioklitianos’un hizmetinde
çalışıyordu. Annesinin vatanı ise, Filistin’in Lidda
şehriydi.
Georgios küçük yaşlardayken babası vefat etti. Sonra
annesi onu alıp asıl vatanı olan Lidda’ya gitti.
Orada oğlunun eğitim ve bakımıyla ciddi bir biçimde
uğraştı. Ona, Hıristiyanlığın büyük gerçeklerini
öğretti. İncil ışığının sözleriyle onun ruhunu ve
kalbini aydınlattı. Onun yüreğine, İsa Mesih ve
Hıristiyanlığa karşı büyük ve sabit bir sevgi
aşıladı.
Küçük Georgios’un ateş saçan, masum ve zeki gözleri,
annesi ona İsa Mesih’in şehitlerinin üstün
başarılarını anlatırken o da kutsal bir duygu ile
anlatılanları takip ediyordu.
O vakit, Aziz Georgios’un kalbi, bu kahraman din
şehitlerine karşı sevgi ve sempatiyle doluyordu.
Bunları taklit etmeyi ne kadar da istiyordu.
Böylece, her gün, Hıristiyanlık mücadelesinin
azametiyle yaşıyor ve büyüyordu.
BİNBAŞI OLUYOR
Aziz
Georgios, yaşı daha henüz çok genç olmasına
karşın,babası gibi askerlik hayatını sürdürüyordu.
Onun açıkgözlüğü, zekâsı, faaliyetleri ve
inisiyatifleri de onu öne çıkarıyordu. Böylece adı
meşhur oldu. Tüm yüksek rütbeli kişiler onun
hakkında konuşuyor ve ona hayranlık duyuyorlardı.
Onun üst rütbelere yükselişi artarda olmaktaydı.
Herkes onunla gurur duyuyor ve onun hakkında güzel
sözler söylüyordu. Herkes onun kıskanılacak derecede
olan güzelliğine bakıyordu. Onun altın gençliğine ve
delikanlılığına… Çok kısa zamanda çok yükseklere
ulaştı. Daha henüz yirmi yaşındayken binbaşı
rütbesine yükseldi. Onun için de kendisine
“Başkomutan” denilmektedir.
Fakat o, hiçbir zaman Hıristiyan ilkelerinden asla
uzaklaşmadı. Bir yandan şerefli bir subay olup,
diğer yandan da samimi bir Hıristiyan’dı.
Georgios bu dünyanın boş heveslerine kendini
kaptırmadı. Bu kadar genç yaşına rağmen yükseldiği
bu rütbesinden dolayı kendisini unutmuyor ve
kaybetmiyordu. Bu da, Hıristiyan olduğu içindir. O,
sade, tatlı dilli ve toleranslı bir insan olarak
kalıyordu. Fakir ve muhtaçlara yardım etmekteydi.
Ümitsizliğe kapılmış olanlara moral verir ve
diğerlerine de sevgisini belirtirdi.
HIRİSTİYAN
DİNİNİ SAVUNUYOR
Fakat, Hıristiyanlık için çok zor günler de
geldi.İsa Mesih’in mensuplarına kin ve nefret dolu
olan Dioklitianos, Hıristiyanlara karşı sert bir
savaş ilân etti.
Tüm Roma İmparatorluğundaki yüksek rütbeli kişilere
emirler gönderdi. O emirlerine göre bütün
Hıristiyanların tutuklanmaları gerekiyordu. Ve de
kim ki putlara kurban kesmezse, derhal katledilmesi
gerekecekti.
İşte o zaman çok bol kan aktı. Kahraman şehitlerin
bedenleriyle meydanlar ve yollar doldu. Mücadele
veren Hıristiyan dünyası kan ağladι.
O vakit Georgios bu fikre razı gelmedi. İmparatorun
bu emirlerini, kendi bölgesinde uygulamadı.
Bu arada, İmparator Dioklitianos’a, subayları ve
hükümdarları tarafından gönderilen bilgiler, doğu
taraflarında Anadolu’da büyük bir Hıristiyan
dalgasından bahsediyorlardı.
Dioklitianos bu rahatsız edici haberleri alır almaz,
Apollon Kâhinlerine, ne yapması gerektiğini sordu.
Ancak, kehânette bulunan bu makam, onun kafasını
daha da karıştırdı. Ona şöyle bir cevap verdi:
- Dünyanın adilleri, gerçeği söylememe engel
oluyorlar.
- Dünyanın adilleri kimlerdir? Diye imparator
sinirli bir hâl ile onlara sorar. Bu kehânet
makamındaki bir hizmetçi kendisine der:
- Kral hazretleri, adiller Hıristiyanlardırlar.
İşte o vakit, kana susamış olan hükümdarın gözleri
karardı. O zaman, kızgın bir hâlde, krallığındaki
tüm Hıristiyanları yok etmeye karar verdi.
Yeni caniyane ve zehirli emirler çıkartır. Tüm
Anadolu’yu korku sarıyor. Daha çok da İzmit’i...
Çünkü imparatorun merkezi oradaydı.
Bu defa da Binbaşı Georgios, imparatorun emirlerini
yerine getirmiyordu. Hiçbir Hıristiyan’ı tutuklamayιp
Dioklitianos’la çatışmayı bile göze alıyordu. Önce
varlığını satıp fakir Hıristiyanlara dağıtmıştı.
Sonra da, Dioklitianos yüksek rütbeli şahısları bir
araya getirip onlara, Hıristiyanları yok etmeleri
için emirler verdiği bir vakitte, Georgios cesaretle
resmî zevatın bulunduğu salona girmiş ve krala:
- Kral hazretleri, bu yaptığınız korkunçtur. Bu bir
cinayettir. Hıristiyanlar size herhangi bir kötülük
yapmadan, siz onları yok ediyorsunuz. Oysa onlar,
sadece gerçeğe ve aydınlığa yakın bulunuyorlar. Bunu
kabul et Kralım. Kahramanlık gerekmemektedir. Ne
için yaşayıp ve ne için öldüklerini sadece onlar
biliyorlar. Siz, karanlık ve cinayette
bulunuyorsunuz. Ben, İsa Mesih’e inandığım andan
itibaren kendimi bahtiyar hissediyorum.
İmparatorun ağzı açık kaldı. Seçkin bir subayından
bunları işiteceğini hiçbir zaman beklemiyordu.
Önceleri, başdanışmanı Magnentios’un konuşmasını
istedi. Ancak daha sonra, imparatorun kendisi sözü
aldı:
- Kahraman binbaşım! Yazıktır, ayıptır, senin böyle
bir hata işlemen, dedi kendisine. Bir subayımın
Hıristiyan olamayacağını çok iyi bilirsin sen. İyi
de bilirsin ki, benim topraklarımda böyle düşünen
birini ölüm beklemektedir.
- Kralım, ben makamlara önem vermiyorum. Beni şöhret
ve zenginlik duygulandırmıyor. Ölümden de korkmam,
dedi Georgios kendisine.
- Georgios, gençliğini düşün. Gençliğinin baharında
bulunuyorsun. Hayat seni yanına çağırmaktadır. Her
şey sana mutluluktan bahsediyor. Bu az ve küçük bir
şey değildir. Her şey, senin yaşamanı ve sevinmeni
anlatıyor. Bu aptallığınla parlak kariyerini
öldürme.
- Kral hazretleri, İsa Mesih’in bahşettiği
mutluluktan başka mutluluk yoktur. Tüm diğerleri,
birer gölge ve rüyadırlar. Yalandırlar.
- Georgios, ne kadar çabuk fikir değiştirirsen,
senin için o derece daha iyi olacaktır.
- Hayır Kralım. Ben fikir değiştirmeyeceğim. Bedbaht
olmak için bahtiyarlığı hiçbir zaman bırakmayacağım.
Karanlığı bulmak için, ışığı terk etmeyeceğim.
O vakit, bu olup bitenlerden sonra, amirler ve
yüksek rütbeli kişiler arasında bir karmaşa yaşandı.
İŞKENCELER BAŞLIYOR
Kin ve aşırı kızgınlık dolup taşmış olan imparator,
Georgios’un sert bir şekilde işkencelere tâbi
tutulması yönünde karar verdi.
İşkenceciler hiç vakit kaybetmediler. Hemen onun
ellerini kollarını bağladılar ve onu, imparatorluğun
yüksek rütbeli kişilerinin toplandığı o sarayın
önünde ayakta durmasını sağladılar.
Sonra da işkencelerin başlaması için işaret verildi.
Onun bedenini delik deşik yapmak için, onlarca sivri
ve zehirli ok, okçular tarafından üzerine atıldı.
Fakat, oklar,
Τanrι’nın
isteği ve dileğiyle bükülüyorlardı. Onlar sanki
mumdan yapılmışlardı. Bunların bazıları da yollarını
değiştirmişlerdi. Georgios’un taze bedeninden çok
uzaklara fırladılar.
Sonra da, Georgios’un kolları arkada bağlı olduğu
bir durumda, onu güneş görmeyen ve rutubetli bir
zindana attılar. Onu, derin, karanlık ve pis bir
bodruma attılar. Onu orada hiddetle yere yatırdılar
ve Georgios’un ayaklarını bağladılar. Sonra da,
insafsızca, çıplak göğsüne büyük bir taş
yerleştirdiler. O keskin ve ağır taşın ağırlığı,
Georgios’un bedenini kesiyor ve korkunç dercede onun
nefes almasını güçleştiriyordu. Onun bedeni odun
parçalarına bağlandı ve artık hiçbir biçimde
kıpırdaması mümkün değildi.
Böylece, İsa Mesih’in askeri olan Aziz Georgios,
bütün gece bu acılarla baş başa kaldı.
DEHŞETLİ TEKERLEKTE
Vakit sabah olduğunda, imparator, Georgios’un
zindandan çıkarılıp huzuruna getirilmesi emrini
verdi.
Dioklitianos kötülükle genç subayına baktı.
Georgios, geçici şöhret ve rütbelere karşı İsa
Mesih’i tercih etmişti.
Daha sonra da, heyecan ve merakla Georgios’a sordu:
- Söyle bana Georgios, fikir değiştirdin mi? Daha
iyi düşündün mü? İlk kararından vazgeçtin mi?
- Hayır Kralım, diye cevap verdi. Ben İsa Mesih’e
bağlı biri olarak kalmaya devam ediyorum. Ve de, o
küçük işkencelerin beni yıldıracaklarını sanıyorsan,
ben de sana cevap veriyorum ve diyorum ki: Hayır.
Bana ne kadar işkence yapacak olursan yap, ne kadar
çile çektirirsen çektir, ben inancımda sabit
kalıyorum ve kalmaya da devam edeceğim.
İşte o vakit, vahşi , insanlık dışı bir hiddet
fırtınası ve karanlık egoizm, imparatorun
sinirlerini sarstı. Kızgın bir hâlde ve titreyerek
bağırdı:
- Durmayınız. Tekerleği hazırlayınız. Onu oraya
bağlayınız ve döndürmeye başlayınız.
Askerler, Dioklitianos’un o şiddetli sesinden
korkmuş bir durumda, işkence tekerleğini karşısına
getirdiler. O tekerleğin üzerine, keskin bıçaklarla
ve kancalarla donatılmış bir masayı yerleştirdiler.
Bunlar öyle yerleştirilmişlerdi ki, tekerlek
döndürüldüğü vakit, o keskin bıçaklarla kancalar,
Georgios’un bedenini kesip paralayacaklardı. Ne
korkunç şey! Şehitlere işkence edecek olan bu alet
ne kötü!
Georgios korkunç bir şekilde acı çekiyordu. Açılan
yaralar onu çok sarsıyorlardı. Oysa Georgios sürekli
dua ediyordu. Bu mücadeleden galip çıkması için Tanrι’ya
dua ediyordu. Önceleri, duası herkes tarafından
işitiliyordu. Daha sonraları ise, sesi yavaşlamıştı.
Çünkü, Aziz Georgios’un beden gücü yavaş-yavaş
zayıflıyordu.
Dioklitianos, zalimane bir şekilde işkence çeken
Aziz Georgios’u takip ediyor ve onun yiğitliğine
alaycı bir tavırla dedi:
- Georgios, senin Tanrι’n
nerede? Sana yardım etmesi için niçin gelmiyor?
Senin böyle çile çekmene niçin izin veriyor?
Sonra da, kana susamış olan Kral, kalktı ve sahte
Apollon tanrısının mabedine gidip putlara kurban
kesmeğe gitti.
Fakat aynı zamanda, Dioklitianos daha, Aziz
Georgios’un işkenceye tâbi tutulduğu yerden pek
uzaklara ayrılmamıştı ki, ağır ve kara bulutlar
gökyüzünü sardı. Gök gürültüleri ve şimşekler
çakmaya başladı. Şimşekler bulutları çiziyor,
gökyüzünden şöyle ilahi bir ses duyuluyordu:
- Georgios, korkma. Ben seninle birlikteyim. İnanç
ve kahramanlıkla sabrettiğini takip ediyorum.
Devamında, az bir zaman için sakin bir suskunluk
hakim oldu. Ansızın o siyah bulutlar dağıldılar.
Gökyüzü açıldı ve işte sana bir mucize!Georgios
ayaktaydı ve tekerlekten çözülmüş bir durumdaydı.
Georgios’u Tanrι’nın
meleği oradan kurtarmıştı. Orada, o işkence yerinde
bulunanlar, bu olayı gördükleri vakit şaşırıp
kaldılar. Bu kadar açık bir şekilde gücünü gösteren
İsa Mesih’e onlar da inandılar.
Sonra da askerler ve işkenceciler, Georgios’u
elinden tutup, korku ve saygıyla, putlara kurban
kesme hazırlığında olan Kralın önüne getirdiler.
Georgios’un, tekerlekten kurtulmuş bir durumda
olduğunu gören imparator adamakıllı kızdı. Gözleri
ateş saçıyordu. Dudakları titriyor ve küfür
yağdırmak için hazır duruyorlardı. Fakat, Aziz
Georgios ondan daha atak davrandı ve ona dedi:
- Kral hazretleri, sen beni ölüme teslim ettin.
Ancak, gökyüzünün kralı olan Tanrι
beni kurtardı. Bunlar yalan değildir. Budur gerçek
Tanrι.
Hepiniz ona tapınız. Putların önünde diz çökmeye bir
son veriniz.
Dioklitianos kızgın bir vaziyette bağırıyordu:
- Protoleontas, Anatolios, benim kahraman
binbaşılarım, seçkin subaylarım, tutun ve onu
bağlayınız. Bana ne bakıyorsunuz? Ben size
bakıyorum. Ben imparatorum.
Fakat, başkomutanlar, Dioklitianos’un emirlerini
dinlemiyorlardı. Ustelik gördükleri mucize ve
işittikleri o göksel ses, onlar için Georgios’un
Tanrι’sına
inanmalarına sebep oluyordu.
Orada, imparator, başkomutanlar tarafından
emirlerinin yerine getirilmelerini beklediği bir
anda, komutanlar, askerî kayış ve kılıçlarını,
imparatorun ayaklarına doğru attıklarını görür. Bu
da, artık imparatorun ordusunda yer almalarını
istemediklerinin bir işaretiydi.
- Biz de İsa Mesih’e inanıyoruz, diye cesaretle
bağırdılar.
ŞEHİTLERİN KANI
- Ölüm! Ölüm sizi beklemektedir, diye kızgın bir
şekilde Dioklitianos bağırdı. Fakat, onları nasıl
öldüreceğini daha düşünmeden, askerler yorgun bir
durumda önüne gelip başka sarsıcı olayları da
kendisine anlatırlar.
- Kral hazretleri, kışlalarda işler karma karışık
gidiyor. Birçok asker ve subay, senin tanrılarını
terk edip Hıristiyan oluyorlar. Georgios’u takip
ediyorlar. Çünkü, bazıları mucizeyi gördüler,
bazıları da mucizeyi işittiler.
- Bunların tümünü derhal tutuklayınız, diye bağırır
Dioklitianos. Onların hepsini, bağlı olarak benim
önüme getiresiniz. Onları kan içerisinde boğacağım.
Ve gerçekten de, devamında meydana gelen katliam çok
korkunçtu. Anatolios ile Protoleontas’ın başları,
şehrin az dışında kesildi. Birçok başka kişi de
korkunç ölümle katledildi. Bunların arasında
Evsevios, Leontas, Leontios, Longinos, Viktoras,
Zinonas ve Akindinos da vardı. Ancak bunların tümü,
ölümü sakinlikle ve soğuk kanlılıkla karşıladılar.
Bunlar, İsa Mesih’e dualar ederek öldüler.
Miraculous icon of St. George Koudouna, covered with "tammata" from many miracles (from here)
KİREÇ DOLU ÇUKURDA
Bu arada, Dioklitianos’u korku sarmıştı. Ne
yapacağını bilmiyordu. Her gün artan Hıristiyanları
nasıl yok edeceğini bilemiyordu. Aziz Georgios’tan
daha da korkuyordu. O canlı kaldığı müddetçe, onun
yaptığını, diğer Hıristiyanlar da yapıyorlardı. Onun
için de Aziz Georgios’un katledilmesi için emir
vermişti.
Ertesi sabah, Dioklitianos’un askerleri, Büyük Şehit
Aziz Georgios’u aldılar ve onu şehrin az dışına
götürdüler. Orada, kireçle dolu dev bir çukur vardı.
O çukurun içine bol su atmışlardı ve kireç de
kaynıyordu. Putperest askerler, Aziz Georgios’u o
çukurun içine attılar ve onu üç gün üç gece
bıraktılar.
Üçüncü gün, çukuru kazıp Aziz Georgios’un bedeninden
ne kaldıysa bulmaları için imparator emir verdi.
Dahası, bedeninden kalmış olan parçaları da yok
etmeleri için emir verdi. Ta ki Hıristiyanlar bu
parçaları bulamasınlar diye. Çünkü bu parçalarla
onların imanı daha da çok gϋçlendirecekti.
Birçok asker ve sivil halk, üçüncü gün, Aziz
Georgios’un bedenini görmek ve imparatorun emrini
yerine getirmek için şehrin dışına çıktılar.
Putperestler, aptalca gülüyor, Hıristiyanlarla ve
onların mücadeleleriyle alay ediyorlardı. Ancak,
kireçle dolu olan çukurun yerine vardıklarında,
tartışma ve gülüşmeler son buldu. Herkes şaşkınlıkla
askerlere baktı. Onlar, Büyük Şehit Aziz Georgios’u
attıkları yeri kazmağa başlamışlardı. Ansızın, Aziz
Georgios’un sağ salim o çukurdan çıktığını gördüler.
Tanrι’nın
yardımıyla, kirecin o korkunç ateşi ona hiç
dokunmamıştı. İşte o zaman herkes şaşırıp kaldı.
Mucize apaçıktır. Çok kişi de bağırır:
- Georgios’un
Τanrι’sι
gerçek Tanrı’dır. O, mucizeler yaratmaktadır.
Daha sonra da imparatora onu götürürler ve olup
biteni ona söylerler. Ancak, İmparator
Dioklitianos’un kalbi şeytan tarafından muhasara
altına alınmıştır. Ruhu da günahların içerisinde
boğulmaktadır. Duygulanıp İsa Mesih’e o da inanacağı
yerde, Aziz Georgios’a der:
- Bana söyler misin Georgios, bu büyü tekniğini
nereden öğrendin? Bize bunun tekniğini ifşa et ve
sözüm ona Hıristiyan olup senin Tanrι’nın
bu mucizeleri yaptığını söylemeye son ver.
- Kral hazretleri dedi Aziz Georgios, ben de
sanıyordum ki, beni kireç fırınından kurtarıp
kurtulmama vesile olan İsa Mesih’in bu mucizesinin,
senin de gerçekleri göreceğine sebep olacağını
sanıyordum. Fakat maalesef, sen putperestliğin
karanlığında bağlı bir kişisin. İsa Mesih’in de bu
apaçık mucizelerini büyü işi olarak
vasıflandırıyorsun.
KIZGIN AYAKKABILAR
Fakat Dioklitianos, bunlardan ne duygulanıyor,
bunları ne işitiyor ve ne de bunları görüyordı. O,
yozlaşmış ve sertleşmiş bir Hıristiyan düşmanıydı.
Aziz Georgios ile başka bir tartışma yapacağı yerde,
onu yeni bir feci işkenceye tâbi tutuyordu.
Aziz Georgios’a demir ayakkabı giydirmeleri emrini
verdi.Daha önceleri de o ayakkabıları, kıpkırmızı
olana kadar adamakıllı ateşte yakarak. O
ayakkabıların içinde, dikine çiviler de mevcuttu. O
metal ayakkabılar kızarır kızarmaz, işkenceciler
onları giymesi için Aziz Georgios’un önüne
getirdiler. Aziz Georgios istavroz çıkarttı ve dua
ederek onları giydi. Putperestler Azizi itiyor ve
onun koşmasını istiyorlardı. İmparator ise gülüyor
ve kahkahalar atıyordu. Bu işkence çok uzun sürdü.
Fakat, Aziz Georgios’u Tanrι
korudu.
Sonra, ayaklarında giyilmiş olup bu korkunç demir
ayakkabılarıyla Aziz Georgios’u kötü bir hücreye
kapadılar. Orada bütün gece kaldı ve dua etti:
- Tanrι’m,
bana yardım et, diyordu. Şimdi, acılarımdan dolayı
paramparça oluyorken, şimdi bedenim ve kemiklerim de
sarsılırken, düşmanlarım çoğalırken, senin yardımına
daha çok ihtiyacım vardır. Kilise ilâhilerinden
ezbere bildiğini okuyordu.
Sabah olduğunda, şaşkınlıkla gördü ki, ayaklarında
hiçbir yara bile yoktu. Bu arada, Aziz Georgios’un
geçirmiş olduğu bu işkenceden sonra hiç
yürüyemeyeceğini sanıyordu. Aziz Georgios’u huzuruna
çıkarmaları için, velev ki askerlerin omuzlarında
bile olsa, getirmeleri için emir verdi. Fakat,
hiçbir şey olmamış gibi yürüyebilen Aziz Georgios’u
şaşkınlıkla gördüğü zaman, ona sordu:
- Ayakkabılardan memnun kaldın mı? Sana iyi geldiler
mi? Sana sevinç getirdiler mi?
- Evet Kralım, dedi Aziz Georgios.
- Georgios, bu büyü ustalığını bırak. Bu
aptallıklarınla, kendini ve başkalarını da
kandırmaya son ver.
- Aptal olan sensin Kralım, sana böyle konuşuyorum,
çünkü bakıyorum ki, Tanrι’nın
gücünü büyü gücü olarak vasıflandırıyorsun
KORKUNÇ BİR ŞEKİLDE KIRBAÇLANIYOR
Icon from here |
İşte o vakit imparator hiddetinden sarsıldı. Yüksek
rütbeli birinin ona karşı bu şekil konuştuğunu ve
onu eleştirdiğini ilk defa görüyordu. O barbar
egoizmini tatmin edebilmesi için, Aziz Georgios’u
acımasızca kırbaçlamaları yönünde bağırarak emir
verdi.
Kırbaçlama işkencesi korkunç kötüydü. İşkenceciler,
İsa Mesih’in askerini hiç acımadan kırbaçlıyorlardı.
Ellerinde öküzden yapılmış kırbaçlar tutuyor ve
onlarla genç Aziz Georgios’un bedenini tarıyorlar.
Biri bitiriyor, diğeri başlıyor. Aziz Georgios’un
karnında ve arkasında yaralar meydana getiriyorlar.
Kandan, göğsü kıpkırmızı oluyor. Acılar da büyük ve
dayanılmazdı. Fakat, İsa Mesih için olan sevgisi
daha büyüktü. Böylece de Aziz Georgios, İsa Mesih
için her şeye göğüs geriyor ve dayanıyordu. Ve Aziz
Georgios’un acıları üzerinde, herkes bir tatlı ışık
görüyordu. Garip bir parıltı, bir huzur, bunu da hiç
kimse açıklayamıyordu.
Sadece o kana susamış ve katı kafalı olan
Dioklitianos, Georgios için, bunları büyü usulüyle
yaptığını söylemeye devam ediyordu.
BÜYÜCÜ ATHANASİOS
O vakit kayyum ve imparatorun başdanışmanı olan
Magnentios krala:
- Üzülme Kralım, senin imparatorluğunun en büyük
sihirbazı bizim şehrimizde bulunmaktadır. O büyük
büyücü Athanasios’tur. O, büyü tekniğinin tümünü
bilmektedir. Onu çağır, o hemen, Georgios’un
büyüsünü yenecektir.
O zaman, o büyük sihirbaz, Dioklitianos’un sarayına
davet edilir. İmparator, Aziz Georgios’un durumunu
sihirbaza anlatιr:
- Georgios, büyüleriyle, bildiğin gibi ve herkesin
bildiği gibi bizi alt üst etmiştir. Şimdi, bunları
nasıl yaptığını sadece sen ve senin gibi olan
büyücüler bilebilir. Lütfen, sana rica ediyorum, sen
de büyülerinle, onu, benim emirlerimi dinler hâle
getir. Başka türlüsü de, herhangi bir zehri tercih
edip onu öldüresin.
- Yarın Kralım, gücümü sana gösterebileceğim, dedi
büyücü.
Sen sadece bu gece için sabret.
Büyücü, sihirli laboratuarına hareket etti. Aziz
Georgios ise hapishaneye kapatıldı. Onu orada çift
bekçiler koruyorlardı. Ertesi günü, şafak sökerken,
büyücü saraya ulaştı. Beraberinde de, zehir dolu iki
tane çömlek getirdi. Sarayın dışında imparatoru
gördüğünde, ona böbürlenerek dedi:
- Kral hazretleri, Georgios’u önüme getirmeleri için
hemen emir veriniz. Büyük tanrılarımızın gücünü
orada göreceksiniz. Kral hazretleri, gördüğün gibi,
burada iki tane toprak çömleğim var. Birinde öyle
bir zehrim var ki, onu içer içmez, Georgios aklını
kaybedecektir. Hiçbir itiraz getirmeden de senin
emirlerini yerine getirecektir. Sağ elimde tuttuğum
diğer toprak kapta da, ölüm zehri vardır. Bundan
içer içmez hemen ölecektir.
Dioklitianos hiç zaman kaybetmez. Emir verir ve
hemen Aziz Georgios huzuruna getirilir.
- Georgios, şimdi senin büyülerin artık
tutmayacaklar, diyor kendisine Dioklitianos.
Kahraman aziz hiç konuşmaz. O vakit Dioklitianos,
sihirbaza işaret ederek, Georgios’a, aklını
kaybettiren o zehirden vermesini istedi.
Aynı zamanda da, Georgios’a, o zehri içme emrini de
verdi. Aziz Georgios dua eder ve o zehri cesaretle
içer.
İmparator bekliyordu. Fakat, Georgios’a zarar
vermiyordu. Heyecandan imparator dolup
taşıyor,Egoizm onu boğuyordu. Şimdi de kötülük onun
gözünü karartmıştı. Elindeki diğer ölüm zehrini de
Aziz Georgios’a vermesi için, büyücü Athanasios’a
emir verdi. Büyük Şehit Aziz Georgios bunu da içer.
Bu defa da kendisine hiçbir şey olmaz. Uzunca bir
suskunluk zamanı geçer.
Zehrinin gücünü bilen büyücü Athanasios şaşırıp
kalıyor. Georgios’u hangi gücün koruduğunu bilmez.
Olup bitenleri gören kalabalık, donup kalıyor. Ve,
ansızın, imparator şu sözlerle patladı:
- Georgios, senin o büyücü tekniklerin, bizim
aklımızı çeliyor. Söyle bize, ne zamana kadar bize
çile çektireceksin? Ne zamana kadar gerçeği bizden
saklayacaksın?
- Senin bu şaşkınlığını anlıyorum, Kral hazretleri,
dedi Georgios. Ama ben senden gerçeği saklamayacağım.
Yine de sana diyorum, senin dediğin gibi, beni
sihirli usul korumuyor. Beni koruyan, benim
kendisine taptığım Tanrι’m,
İsa Mesih’im koruyor. Hıristiyanların Allah’ı
diriliş Tanrı’sıdır. O, mucizeler yaratan Tanrι’dιr.
Yeter ki iman olsun.
AZİZ GEORGİOS ÖLÜYÜ DİRİLTİR
Daha sonra da, ölülerin yeniden diriltilmeleri
konusunda bir tartışma oldu. Büyücü Athanasios
yeniden diriltmeleri duyunca, alaycı bir tavırla
güldü ve dedi:
The saint and his parents |
- Kral hazretleri, biz, senelerce bu sihir olayıyla
uğraşıyoruz. Fakat, ölüleri asla diriltemiyoruz. (Gerçekten
de, sihirbazlar, şeytanın gücüyle sihir
yapabiliyorlar. Ki o da her zaman kötülük içindir.
Fakat, büyü çözemiyorlar. Büyü bağlıyorlar ama
çözemiyorlar. Kötülüğü yapabilirler, ancak iyiliği
de yapamazlar. Hiç şeytan iyilik yapabilir mi ki, o
kötülüğün nesneleştirmesidir. Bu, Musa peygamber
zamanında, Mısır sihirbazlarında çok net
görünmektedir. Musa peygamber, asayı yılan ve suyu
da kan yapmıştı. Firavun sihirbazları çağırdığı
zaman, onlar da aynı şeyi yaptılar. Asayı yılan,
suyu da kan. Ancak, yeniden eski hâline
getiremiyorlardı. Yani, yılanı asa ve kanı da su
yapamıyorlardı. Bunu sadece Musa peygamber yapmıştır.
Büyü çözmek için, büyücülere ve medyumlara gidip
kiliseye gitmeyenler bunları işitsinler. Büyü
çözmeye kadir olan sadece kilisedir). Şimdi eğer bu
Hıristiyan ölüyü diriltebilirse, ben o zaman, onun
büyük bir Tanrı’ya inandığını ve ona ibadet
yaptığını söyleyebilirim. Hemen o saatte,
imparatorun başdanışmanı olan Magnentios atıldı ve
alaycı bir gülüşle şöyle dedi:
- Georgios, eğer senin dinine inanmamızı istiyorsan,
bu ölü Hıristiyanlardan birini dirilt. Onlar ki
burada ölü olarak duruyorlar ve o aptallar, dinleri
için ölümle cezalandırıldılar.
Aziz Georgios, bu imansızların tekliflerini, halkın
inanması ve İsa Mesih’in şereflendirilmesi için
kabul etti. Öldürülmüş olan şehit insanların
cesetlerine doğru ilerliyor ve aynı zamanda da
samimi ve içten gelen bir duyguyla duada bulunuyor.
Daha gömülmemiş cesetlerin yanına varır varmaz, diz
çöküyor ve gözlerini gökyüzüne doğru çeviriyor.
Gözlerinden gözyaşları akar. İsa Mesih’ten istenen
bir isteğe karşı en büyük andır. Aziz Georgios,
ölmüş olan bir kişinin ruhunun geri dönmesini
istemektedir. Ta ki böylece putperestlik
utandırılsın diye. İsa Mesih’in dini de yücelsin
diye.
Dua biter. Aziz Georgios kalkıyor ve sabit bir sesle,
ölmüş olanların birine şöyle der:
- İsa Mesih’in adına yeniden diril! Hayat al ve
ayağa kalk!
İşte o vakit de herkes dilini yutar ve donakalır.
Gerçekten de! Ölü bu emrin karşısında ayağa kalkar.
Bir an için suskunluk hakim olur. Çok kişi de
korkunun verdiği o donukluğu kırıp bağırırlar:
- Hıristiyanların Tanrι’ı
gerçektir.
Dioklitianos, bu muazzam olayın karşısında gözlerini
kapar ve bunların tümü bir sihir olayı olduğunu
söyler.
Ancak, büyücü Athanasios, Aziz Georgios’un arkasında
bir ilâhi gücün varlığını anlar. Ne imparatorun
sözünü dinler, ne de Magnentios’un sözünü dinler.
Koşarak Georgios’un ayaklarına kapılır ve ona der:
- Georgios, senin Tanrı’n gerçek Allah’tır. Sana
yaptıklarımdan dolayı beni affet. Ben de
Hıristiyanların
Τanrι’sına
inanıyorum.
ÖLÜM! ÖLÜM!
Dioklitianos şaşırıyor. Bir an için dilsiz ve hiç
konuşmadan duruyor. Ne yapacağını şaşırıyor. Ne
yapacağını bilemiyor. Sonra da, herkesin susmasını
emreder. Herkes sustuktan sonra da, oradaki halka
karşı kuvvetli bir sesle şöyle bağırdı:
- Mel’un Athanasios sihirbazdır ve anladığınız gibi
hepimizi aldattı. Ona zehir vermedi, ona kuvvet
ilâçları vermiştir. Bunların tümü yalandır. Herkes
benim krallığımı yıkmak istiyor. Benim şanımı
kıskanıyorlar. Ölünün diriltilmesi de yalandı.
Hiçbir şeye inanmıyorum. Her tarafımda büyücü ve üç
kâğıtçılar var. Ama ben, ellerim ve kollarım bağlı
olarak kalmayacağım. Beni aldatmalarına izin
vermeyeceğim. Şu anda da büyük kararımı alıyorum:
Hıristiyanlara ölüm! Yeniden dirilmiş olana da ölüm!
Büyücü Athanasios’a da ölüm! Kan istiyorum.
Hıristiyan kanına susamışım...
Deli gibi yapıyor.
Dioklitianos’un askerleri, vahşi canavarlar gibi
orada olan halkın içine yürüdüler. Vahşi canavarlar
gibi büyücü Athanasios’u ve diriltilmiş olanı da
yakaladılar ve onları öldürdüler. Ve böylece de o
şanslı kişi, iki defa şehit oldu. Sonra da Aziz
Georgios’u acımasızca hapishaneye doğru sürüklediler.
Onu orada karanlık bir odada bağladılar.
MUCİZELER DEVAM EDİYOR
Ama, Aziz Georgios’un mucizeleri, herkes tarafından,
her yerden öğrenilmiş ve her yerden Hıristiyanlar
hapishaneye doğru koşuyorlardı. Gardiyanlara ricada
bulunuyor, onlara rüşvet veriyor ve böylece Aziz
Georgios’un o parlak yüzünü görmeyi başarıyorlardı.
Birçok hasta, Aziz Georgios’un ayaklarına kapılmakla
sağlıklarına kavuşuyordu.
Bir gün, Glikerios adında, fakir bir çiftçi, Aziz
Georgios’un hücresine girmeyi başarır. Üzüntülü bir
durumda, Aziz Georgios’un ayaklarına kapılarak ve
ağlayarak şöyle başlar:
- Tanrι’nın
insanı, bana yardım et. Ben fakir biriyim. Benim
acımı dinle. Ben orada tarlamı öküzlerimle
sürüyorken, öküzlerimden biri öldü. Sana rica
ediyorum Aziz Georgios, öküzümü yeniden dirilt.
Açlıktan ailem ölmesin. Ben ve çocuklarım sana
minnettar olacağız.
- Georgios, fakir çiftçinin bu dediklerini sevgi ve
huşu ile dinledi. Onun acısını anladı ve tatlı bir
gülümseyişle kendisine dedi:
- Glikerios, sen tarlana git.
Ve sen orada öküzünü canlı bulacaksın.
İşte o zaman, fakir çiftçi tarlasına doğru sevinçle
koştu. Aziz Georgios’un dediği gibi de, öküzünü
orada canlı gördü. Ancak, tarlayı sürme işine devam
etmedi de, yeniden hapishaneye geri döndü. Aziz
Georgios’a teşekkür etti ve minnet dolu bir sesle:
- Gerçekten! Hıristiyanların Tanrι’sı büyük ve
güçlüdür, dedi.
Fakat, minnet dolu o sözlerine devam edemedi. Çünkü
onu hemen putperest subaylar yakalayıverdiler ve onu
Dioklitianos’un önüne getirdiler. O, Hıristiyan
inancından dolayı suçluydu. Canavar ruhlu imparator,
Glikerios’un da Hıristiyan mensubu olduğunu duyunca,
hiçbir şey sormaz, ama hemen başının kesilmesi
emrini verir.
Bu arada, Kralın yüksek rütbeli şahıslarından biri,
Dioklitianos’un huzuruna çıkar ve ona, birçok
Hıristiyan’ın, Aziz Georgios’u görmeyi başarıyorlar
diye kendisine söyler. Üstelik, Aziz Georgios
hapishanede olduğu hâlde, birçok putperestin
hristiyan inancιna
bağlιyιp
Hıristiyanlara da cesaret veriyor.
Dioklitianos o zaman daha sert emirler çıkarır. Aziz
Georgios’u tamamen tecrit eder. Onu, hapishanenin
daha derin, daha rutubetli ve daha karanlık bir
hücresine götürür. Kapılara da üçerli ve dörderli
nöbetçiler diker.
Daha sonra da başdanışmanı olan Magnentios’u yanına
çağırır ve ona der:
- Magnentios, Georgios için bir karar almalıyız.
Senin fikrin ne?
- Seninle aynı fikirdeyim Kral hazretleri. Bu olaya
bir son vermeliyiz. Yarın onun son ifadesini almamız
gerek.
İLÂHİ RÜYA
O gece Aziz Georgios, hapishanede sürekli dua
ediyordu. Gecenin ileri saatlerinde, açlıktan,
yorgunluktan ve işkenceden uyuyuverir. O vakit
rüyasında İsa Mesih’in simasını görür. İsa Mesih ona
eğilmiş, onu öpüyor ve başına da taç giydiriyordu.
Devamında da ona:
- Georgios, hiç korkma. Cesaretle ilerle. Ebedî
sevinç saatin yaklaşmıştır. Bugünden sonra, yanımda
olma şerefine nail oldun. Geç kalmayacaksın. Yakın
bir zamanda yanıma geleceksin. Tüm nimetler senin
için hazır durumdalar. Seni bekliyorum...
Aziz Georgios uyandığı zaman anladı ki, o rüya ilâhi
bir rüyaydı. Hizmetçisine haber verdi ve sonunun
yaklaştığını ona söyledi. Bedeni için özen
göstermesi hususunda kendisinden ricada bulundu.
Annesinin vatanı olan Filistin’in Lidda bölgesine
gömϋlmesini istedi.
İMPARATORUN MANEVRASI
Sabah olduğu zaman, Dioklitianos, genç Aziz
Georgios’u yanına çağιrttι.
Gardiyanlar, Aziz Georgios’u koruma altında saraya
götürdüler.
Dioklitianos onu orada gördüğü vakit, taktik
değiştirdi ve kendisine şunları söylemeğe başladı:
- Georgios, ne kadar cesur olduğunu ispat ettin.
Seni sevdiğim ve saydığım için, Hıristiyanlara uygun
ölümle seni öldürmüyorum. Senin pişman olmanı
bekliyorum. Bunu da ekliyeyim:
Eğer fikir değiştirirsen, seni şan şeref
beklemektedir.
Georgios sen yiğit birisin. Sen, yaşamalιsιn.
Tanrılarıma yemin ediyorum ki, seninle krallığımı,
bu büyük Roma İmparatorluğunu bile bölüşmeğe hazırιm.
Ancak, önce tanrılara kurban kes. Benim hatırım için.
Aziz Georgios cevap vermeyip düşünceli bir tavırla
ona bakar. O zaman imparator, bu işi başardığını
sanmaya başladı ve merakla kendisine sordu:
- Georgios, söyle bakalım bana, söyle oğlum, ne
düşünüyorsun?
- Kral hazretleri, önce sizin mabede girip putlarını
görmek istediğimi ve sonra da cevap vermeyi daha
uygun olur diye düşünüyorum.
Dioklitianos, sevinç ve umut dolu, beyleri ve Aziz
Georgios ile birlikte, Apollon tapınağının içine
girer.
PUTLARI YERLE BİR EDER
Herkes, büyük bir merakla, Aziz Georgios’un ne
yapacağını görmek istiyordu. Ansızın, Aziz Georgios
sağ elini Apollon heykeline uzatıp ona şunları
dediğine şahit oldular:
- Ben bir Hıristiyan olarak, cansız bir puta kurban
kesmem hiç mümkün mü?
Aziz Georgios daha sonra istavroz çıkardı. Sonra da,
Apollon heykelinde oturan kurnaz ruh, Aziz
Georgios’un orada oluşundan rahatsız oldu ve dile
gelip dedi:
- Ben Tanrι
değilim. Hiçbir heykel Tanrı değildir. Sadece senin
taptığın Tanrı gerçek Tanrι’dır.
Biz bu putlarda saklı olanlarımızın tümü kurnaz
ruhlarız. Biz insanlarla alay ediyoruz.
- Ben ki Tanrι’nın
kuluyum ve burada bulunduğum bir anda, siz niçin
orada kalmayı sürdürüyorsunuz? Diye Aziz Georgios
sordu.
O zaman şiddetli bir gürültü ve patırtı işitildi.
Müthiş bir karmaşa meydana geldi. O anda sesler,
ağlamalar ve sızlamalar işitildi. Korkunç bir şey
meydana geldi. Putlar mabedi şiddetle sarsıldı ve
putlar yere düşerek paramparça oldular.
O zaman, imparatorun ve beylerinin kalplerini
umutsuzluk ve heyecan sardı. Hatta bazı putperest
din adamları, Aziz Georgios’un üzerine kötü niyetle
saldırdılar. O aptallar, putlarının yerlerde
olduklarını ve ne yapacaklarını da bilemiyorlardı.
Bu kötü anda şöyle bağırdılar:
- Bizim mabedimizi başımıza yıkmadan evvel, şu
aldatıcıyı öldürün. O anda birçok sesler ve küfürler
işitildi. O ses de saraya kadar ulaştı. Sarayda
uyuyan Kraliçe Aleksandra da şaşarak uyandı. Tüm bu
gürültünün o Hıristiyan Georgios için olduğunu anladι.
O anda kalbi garip bir şekilde çarpmaya başladı ve
şöyle mırıldandı:
- Şu kadar zamandan beri ben de Hıristiyan’ım ve
bunu saklıyorum. Bu doğru değildir. İsa Mesih için
olan sevgi ile imanın saklı olmaması lâzımdır.
Bunları söylerken, kalkıp giyindi ve oradaki
kalabalığa karışarak, şöyle bağırmağa başladı:
- Georgios’un Tanrι’sı! Bana yardım et. Gerçek Tanrι
sadece sensin.
O anda ise Dioklitianos hınç dolu bir durumda, Aziz
Georgios’u kötülüyor ve ona inançsız diyordu. Çünkü
o, mabetteki putları devirmişti. Velev ki bu, bir
mucize sonucu meydana gelmiş olsa bile.
Aziz Georgios ise, hiç şaşırmadan ve sakince ona
şöyle cevap verdi:
- Kral hazretleri, bu senin için ayıptır. Böyle
tanrılara dayanman doğru değildir. Görüyorsun ki
bunlar kendilerini bile koruyamadılar.
Dioklitianos ile Aziz Georgios arasındaki bu
tartışma sürüp devam ediyordu ki, içeriye
Dioklitianos’un karısı Aleksandra girdi ve Aziz
Georgios’a mucizeleri için teşekkür etti. Putperest
dininin yanılgılarını da eleştiriyordu.
İmparator ne yapacağını bilemeyip şaşırıp kalıyor.
Gözlerinin gördüğüne inanamıyor.
- Mırıldanarak der, yandık, gittik, mahvolduk. Ben
bedbahtım. Bu imansızların dini dokuz başlı ejderha
oluyor ve beni boğuyor. Yanlarına benim hanımı da
aldılar. Ama ben yılmadan yerimde olmalıyım. Bir
karış bile geri yapmamam lâzım.
Sonra, içindeki cani hırsı ateşlenir ve
başdanışmanını da yanına çağırarak ondan tipik bir
suçlama yazısı yazmasını ister. Bu da, karısı ve
muzaffer Aziz Georgios’un ölümü için olacaktı.
İmparatorun o suçlama yazısı aşağı yukarı şunları
içeriyordu:
“Kraliçe Aleksandra ile binbaşı Georgios’un
başlarının kesilmelerini emrediyorum. Binbaşı
Georgios, kral idaresini hiçe saydı, tanrılara küfür
etti ve o putların mabetlerini yerle bir etti”.
The tomb of Saint George in Lydda |
Ancak, kraliçe Aleksandra İsa Mesih adına şehit
olmayı yetişemedi. Orada, hapishanede sessizce dua
ederken, bir kuş gibi sakin bir şekilde vefat etti.
Tanrι, ona tatlı bir son hazırlayıp sundu.
FECİ SON
303 yılının 23 Nisan sabahında, askerler çıplak
kılıçlarla ve kötü niyetle hapishanedeki hücreye
girdiler. İsa Mesih şehidi anlamıştı ki, artık büyük
son anı yaklaşmıştı. O asık suratlı askerler Aziz
Georgios’u şehrin dışına çıkardılar. Aziz Georgios,
oradaki baharın yeşilliklerinden ve çiçeklerinden
geçerken mesrur bir hâlde baharın havasını teneffüs
etti. Son defa olarak, Tanrι’ın yarattığı doğayι
gözlerinin kucaklamasına izin verdi.
Sonra da mırıldandı:
- Tanrι’m, Cennet yanında bunlar da nedir ki? Ancak,
bizi bekleyen mutluluk hakkında bunlarla bir örnek
veriyorsun. Sana hamdolsun”.
İnfaz yerine ulaştıkları vakit, Aziz Georgios diz
çöker ve cellatları için dua eder. Sonra da bağırır:
- Tanrι’m, benim ruhumu kabul et.
Onun infazını görmeye gelen kalabalığa bakarak der:
- Tanrι’m, seni tanıma şansını bu insanlara da nasip
et.
Sonra da bir ölüm sessizliği hakim olur. Aziz
Georgios, boynunu celladın önüne cesaretle eğer.
Kısa bir süre sonra mübarek başı kesilir ve o temiz
kanı da yerin bahar otlarını sular.
Onun ruhu, ilk baharın kokusuyla birlikte, Cennet’in
ebedî ve sonsuz mutluluğunun tadını çıkarmak için
gökyüzüne yükselir.
* * *
Bu genç, aziz, büyük din şehidi, yılmaz ve yiğitti.
Asırların geçmesiyle, Hıristiyanların, Aziz
Georgios’a olan sevgisi çok büyüktü. Ona,
kahramanlığı ve çektiği işkenceden dolayı kendisine
saygı duyarlar. Ona itibar ederler, çünkü o birçok
mucize yapabilsin diye Tanrι ona inayet vermiştir.
Aziz Georgios Tanrι’yı çok sevdi. Tanrι da onun
imanını ve çilesini şereflendirdi. İnsanlar da
farklı bir saygı ve duyguyla ona hürmet ettiler, ona
saygı gösterirler ve asırlar boyunca da ona şeref
vermeye devam edecekler.
İKİNCİ BÖLÜM
AZİZ
GEORGİOS’UN MUCİZELERİ
---------------------------
Aziz Georgios’un mucizeleri sayılmaz derecede
çoktur. Ona verilen inayet ve Tanrι’nın gücü daha
iyi anlaşılması için bunlardan bazılarını
zikredeceğiz.
DUL KADININ OĞLU
Yunan adasında, Midilli’de, Aziz Georgios’un
yortusunda, her yıl büyük bir panayır olmaktaydı.
Yıllardan birinde, Girit korsanları, yağma, işgal
altına almak ve hırsızlık yapmak için bu günü
seçmişlerdi.
Gerçekten de, Hıristiyanların tümü, kilisedeki
ayinde bulundukları bir anda, onlar oraya hızla
hücum ettiler ve her yere korku ile dehşet saçtılar.
Birçok eşya, yanlarına da oldukça erkek ile kadın
esir aldılar. Bu esir alınanlar arasında, bir de,
eşraftan bir dul kadının güzel genç oğlu vardı.
Bu gencin güzel olduğunu gördükleri için, onu Girit
Amir’ine hizmetçi olarak verdiler. O memnun kaldı ve
bu genci yemek hizmetine tayin etti.
Fakat, dul kadının tek ve sevgili oğlu olduğu için,
gece gündüz ağlıyor ve Aziz Georgios’tan onu yeniden
yanına getirmesini istiyordu. O dul kadının merağı
günden güne artıyordu. Çünkü onun yaşayıp
yaşamadığını bilmiyordu. Aziz Georgios’un
kilisesinden hiç kalmıyordu.
Bir gün, Amir, öğle yemeğini yerken ve dul kadının
oğlu olan genç de şarabı, Amir’in bir işaretiyle ona
vermeyi beklediği bir anda, şu büyük mucize meydana
geldi:
O genç esir, elini Amir’e doğru, içkiyi vermesi için
uzattığı bir anda, onu Aziz Georgios elinden tuttu
ve kendisi de, ne olduğunu hiç anlamadan, onu alıp
Mitilini adasına, annesinin önüne getirdi ve onu
teslim etti. Genç, orada daha hâlâ elindeki şarapla,
Amir’in yanında olduğunu sanarak elini uzatıyordu.
Fakat, dikkatli bir baktığında annesini gördü. Anne
ile oğlu kucaklaştılar, öpüştüler ve Tanrι ile Aziz
Georgios için şükür duasında bulundular.
Aziz Georgios, o sıcak duayı işitmiş ve Tanrι
tarafından kendisine verilen bu güçle mucizevi bir
şekilde o genci kurtarmayı başarmıştı.
Aziz Georgios, “esirlerin kurtarıcısı ve fakirlerin
de destekçisi” olmuştu.
ARAP, NE GÖRÜP İNANDI
Bir zamanlar, Suriye Amir’i, Diospoli veya Arapların
verdiği isme göre Ramel adındaki şehre, bazı ciddi
konuları yerinde incelemesi için yeğenini o şehre
yollamıştı.
Amir’in gönderdiği kişi oraya vardığı vakit,
görkemli, Aziz Georgios adına yapılmış olan bir
kilisenin önünde durdu. Yanında bulunan hizmetçi ve
arkadaşlarına dedi:
- Buradaki bu kiliseye bagajları taşıyınız. Bunun
içine, on iki develerimizi de sokasınız.
Onun yanındakiler de hemen bagajları kilisenin içine
taşımaya ve develeri de içine haydamaya başladılar.
Hıristiyanlar bu olayı görür görmez, şikâyet etmeğe
başladılar. Bu saygısızlığı yapmamaları için,
papazlar onlara ricada bulundular. Onlarsa bu
uyarıya aldırış etmediler ve başkanlarından
aldıkları emri yerine getirmekte geç kalmadılar. Ama
Aziz Georgios, bu hakaret dolu hareket karşısında
ilgisiz kalmadı. On iki deve de, Aziz Georgios’un
kilisesinin içine ayak basar basmaz, yere düştüler
ve hemen o anda hepsi öldüler.
Amir’in yeğeni bu mucizeyi görür görmez, Aziz
Georgios’un gücüne hayran kaldı ve ölmüş olan
develerin leşlerini ve bagajları kilisenin dışına
atmaları için emir verdi.
Sonra, gece karanlığı çöktüğü vakit düşünceye kapιldı.
Mantığı, kiliselerinde bu çeşit mucizelerin meydana
geliyor olması, Hıristiyanların arkasında, dünya
üstü bir varlığın mevcudiyetinden bahsediyordu.
Ertesi günün, içinde meydana gelen bir din uyanışı
ve merak dolu, Hıristiyan mabetlerinde yer alanlarι
seyretmek amacιyla
Aziz Georgios’un kilisesine girdi.
Kurtuluş ilmi için susamış olan insanlardan hiçbir
şey saklamayan Büyük Tanrι da ona sarsıcı bir mucize
gösterdi.
O kilisenin papazı, vaaz kürsüsüne açılan merdivenli
kapıda kutsanmış şarabı hazırlarken, Arap, tüylerini
ürperten bir şey gördϋ. Papazın bir küçük çocuğu
kestiğini, kanını da Kutsal Kâse’ye attığını gördü.
Sonra da, sanki onun bedenini küçük parçalara bölüp
onları da bir tablaya koydu. Garip ve donmuş bir hâl
alan bu Arap, acaba daha sonra nelerin olacağını
düşünüp bakıyordu. Ancak, şaşkın bir durumda
görüyordu ki, halk, o çocuğun kanından komünyon
alıyor ve bedeninden de yiyordu.
Daha sonra papaz Arap olan zata, Amir’in yeğenine,
hazırladıklarından ona da vermek için yaklaştı.
- Ne bunlar? Diye sordu Arap.
- Bunlar, kilisemizde ayin sırasında verdiğimiz
takdimlerdirler, dedi papaz.
- Yalan söylüyorsun. Sen çocuğu kesip kanını şu
bardağa boşaltırken ben görmedim mi sanıyorsun?
Sonra da onun bedenini parçalayıp tablaya koyduğunu
yine benim görmediğimi mi sanıyorsun? Sonra da onu
halka dağıttığını? Sen bir canisin. Katilsin.
Papaz bunları işitir işitmez, şaşırıp kaldı. Tanrι
korkusuyla, Arabın ayaklarına kapıldı ve ona dedi:
- Tanrι’nın adı yücedir. Tanrι’nın sana gösterdiği
bu dinsel sır çok büyüktür. Tanrι, kurtulacak
olanlara seni de katmış. Senin gözlerinin gördüğü
şey gerçektir. Ancak bizden hiçbiri onu görmez.
Çünkü, gerçekten de, ayin sırasında takdim ettiğimiz
ekmek ve şarap İsa Mesih’in, Tanrı’nın kanı ve
bedenidir. Fakat, dinsel sırrın bu görünüşünü
görebildiğine göre, bu büyük bir mucizedir. Bu da,
seni Tanrι’nın sevdiğini gösterir. Seni ebedî
Cehennem’den korumak ister.
Bu gördüklerinden aklı karışmış ve de iman
dalgasıyla dolmuş olan Arap, papazdan onu vaftiz
etmesini istedi. Papaz da ona, Kudüs’e gidip, Patrik
tarafından vaftiz edilmesini söyledi.
Sts George & Demetrios of Thessaloniki |
Arap, papazın bu tavsiyesine uydu ve Kudüs’e gizlice,
kıldan yapılmış elbiseler giyerek gitti. Orada
Patriğin huzuruna çıktı. Olup bitenleri anlattı ve
patrikten onu vaftiz etmesini istedi. Patrik büyük
bir istekle İsa Mesih mensuplarına onu kattı. Sonra
da, Sina dağına çıkması ve orada keşiş olmasını
söyledi. Böylece ruhunun kurtuluşunu sağlamış
olacaktı.
Gerçekten de, Arap, hiçbir itiraz göstermeden,
keşişlik hayatına başladı.
Orada tam üç sene boyunca, oruç, dua ve din
eğitimiyle geçirdi.
Üç sene sonra oradaki başkeşişten izin aldı ve Ramel
şehrine indi. O şehirde ona Tanrι, biraz evvel
zikrettiğimiz olayı başına getirmişti.
Arap, orada dindar papazla karşılaştı ve ona, dinini
hiç kimseden saklamamasını, hatta Suriye Amir’inden
bile saklamaması tavsiyesinde bulundu.
- Tanrι sadece kendisine inanιmızı
değil, onu ikrar etmemizi ve onu her yerde
zikretmemizi ister, dedi.
O vakit, Arap keşiş, cesaret, iman dolu ve temiz bir
Hıristiyan hâliyle, amcasının yaşadığı şehre gitti.
Gece vakti de camiye çıktı. Oradaki minareden
bağırmağa başladı:
- Geliniz, geliniz. Hepiniz buraya geliniz, size
birşey söylemek istiyorum!
Halk karıştı. Herkes neyin olup bittiğini öğrenmek
için o tarafa gitti.
İşte o vakit keşiş, Amir’in kayıp yeğeninin nerede
olduğu hakkında bilgileri olduğunu söyledi.
Bazıları o zaman ona sabırsızlıkla sordular. Fakat o
keşiş sırrını söylemiyordu. Kendisini Amir’in
huzuruna götürmelerini istiyordu.
Amir bunu haber alır almaz, onu derhal önüne
getirmelerini istedi. Onunla karşılaştığı vakit,
kendisine sabırsızlıkla sordu:
- Keşiş, söyle bakalım, yeğenimin nerede olduğunu
biliyor musun?
- Evet biliyorum. O kişi benim. Aradaki fark, şimdi
ben Hıristiyanım. Baba Tanrı, Oğul Tanrı ve Kutsal
Ruh’a inanıyorum. Artık Muhammet’in hatasına tâbi
değilim.
Amir bunları işittiğinde çok kızdı, fakat bu
hiddetini belli etmedi. Orada onu dinleyen halka da,
kendisinin aptal olduğunu ve onu şehrin dışına
çıkarıp onu kovmalarını istedi. Halk, bu keşişin
Muhammet’e karşı konuştuğunu duyunca, intikam
istedi. Sonra da Amir, bu isteğe karşı gelemedi.
Korktuğu için de onu oradaki kalabalığa teslim etti.
Kalabalık onu şehrin dışına çıkardı ve orada
kendisini taşla insafsızca taşladı. İsa Mesih’in
adını anarak o dindar keşiş can verdi. Cesedinin
üzerinde oluşan taşların üstünde, her akşam garip
bir ilâhi ışık görünüyordu.
Daha sonra, bedenini, o taşların arasından çıkarma
izni Hıristiyanlara verildi. Cesedin zaman
içerisinde hiç çürümediği, olduğu gibi kaldığı ve
güzel bir koku serptiği farkιna
varιldι.
Hıristiyanlar, kutsal duygularla ilâhiler eşliğinde
onu defnettiler.
Tanrι’ın gücü ve Aziz Georgios’un aracılığıyla,
Hıristiyanlığı başka yeni mucizeler de yücelttiler.
KİEV’DE OTOMATİK OLARAK İKONASI RESTORE EDİLİR
Bu mucize, 1923 yılı 15 Ağustostan sonra, Kiev’de
meydana geldi. Bu şehirde, Agia Sofia kilisesi
vardır. Bu kilisenin giriş kapısı üzerinde, Muzaffer
Aziz Georgios’un ikonası konulmuştur. Bu ikona,
ansızın yenilendi. Sanki o anda yapılmış gibi. Bu,
aynı kilisenin Aziz Nikolaos ikonasında da oldu.
Diğer başka kiliselerin ikonalarında da oldu.
AZİZ VE EJDERHA
Büyük Şehit Aziz Georgios’un ismi, ejderhanın
öldürülmesi olayıyla yakından alâkalıdır.
Bu ejderha hakkında çok şey söylenmektedir.
Bazılarına göre, Anadolu taraflarında var olan bir
canavardır. Onun ini de, büyük bir şehrin tek su
çeşmesine yakın olduğu ve insanların oradan su
almasını engelleyen biri.
Azizlerin yaşam öyküleri yazarı, bu canavar Antalya
bölgesinin Alanya şehrinde olduğunu söylüyor. Orada,
Selvios adında putperest bir kral vardı ki, İsa
Mesih ismini bile duymak istemiyordu. Birçok
Hıristiyan’a işkence yapmış ve öldürmüştü.
Bu şehirde ve yakın olan bir gölde, bu garip ve
korkunç canavarın ini vardı. O korkunç canavar, bu
gün diyebiliriz ki sanki bir boa yılanı, çıngıraklı
yılan veya bir timsaha benziyordu. O ejderha, gece
gündüz şehri yakıp yıkıyordu. İninden çıkıyor ve her
yere korku, dehşet ve ölüm saçıyordu. Çocuk, kız
veya hayvan yakalayıp inine doğru yemesi için
sürükleyip götürüyordu.
Şehrin erkekleri çok defa bu ejderhayı oklarıyla
öldürmek istediler, fakat bir türlü başaramadιlar.
İşte o vakit, hepsi birlikte, başlarına gelen bu
kötülükten kendilerini kurtarması için krala
müracaat ettiler.
O mel’un ise, bir insanî çözüm bulacağı yerde,
sırayla birer çocuk vermeleri tavsiyesinde bulundu.
Böylece o ejderha yemek bulmuş olacak ve herkes
tehlikede olmayacaktı. Bu suretle, her gün bir aile,
çocuğunu ejderhanın ininin yanına göndermekle bir
çocuk kaybediyordu. Bu kararın alındığı günden
itibaren, bu şehre büyük bir üzüntü çöktü. Herkesin
gözleri gözyaşlarıyla doluyordu. Acı büyük ve
dayanılmazdı.
Fakat, kralın kızını da ejderhaya gönderme sırası
gelmişti. Teselli bulamayan kral, baba şefkatiyle
bağırarak, güzel süslü kızını, ejderhanın ininin
yakın olduğu gölün yanına bırakmaları için, onu
askerlerine teslim etti. Kral kızı korkusundan tir-tir
titriyordu. Gölün kenarında, o ejderhanın ağzıyla
karşılaşmayı her an bekliyordu.
Ancak, ansızın, beyaz at üzerine binmiş, yakışıklı
genç bir subayın ona doğru geldiğini görür. O,
binbaşı Georgios idi. Tanrι’nın inayeti, onu İsa
Mesih’in adını yüceltmek için buraya getirmişti.
Aziz Georgios, o genç kıza yaklaştığında, atından
indi, ona doğru ilerledi ve kendisine sordu:
- Kız sen kimsin ve neye ağlıyorsun? Neden bütün bu
halk surların üzerinden sana bakıyor? Ne oluyor?
- Kral kızı o zaman kendisine, ejderhayı beklediğini
söyledi. O ejderha ki onu yemeğe gelecekti.
Kurtulması için, çabucak da oradan kaçmasını söyledi.
Aziz onu sakinleştirdi ve yine sordu:
- Söyle bana, ebeveynin ve bu şehrin insanları hangi
Tanrı’ya inanıyorlar?
- Heraklis’e ve Artemis’e inanıyorlar, dedi kral
kızı.
- Kız sen ağlama ve hiç korkma. Bu günden sonra sen
de İsa Mesih’e, benim inandığıma inan ve göreceksin
ki Tanrι’ın gücü meydana çıkacaktır.
- Bey efendi, buna inanıyorum, hem de bütün kalbim
ve ruhumla, dedi genç kız.
- Cesaretini kaybetme öyleyse. Bugün İsa Mesih, bu
ejderhanın gücünü yok edecektir.
Aziz Georgios, bunları söyledi, diz çöktü ve sıcak
bir duada bulundu. Ejderhanın korkunç gücünü
söndürmesi için Tanrι’ya yalvardι.
O gölün kenarında hakim olan suskunlukta,
gökyüzünden gelen tatlı bir sesin şöyle dediği
işitildi:
- Georgios, duan işitildi. İstediğini yapabilirsin.
Aynı anda da, o vahşi ve kana susamış olan
ejderhanın dişlerini çıkararak,görüldü. Gözleri ateş
saçıyordu. Kral kızı korktu ve ağlamağa başladı.
İşte o vakit, Aziz Georgios, ejderha tarafına
yürümeğe başladı ve istavroz çıkardı. Ejderha derhal
uyuşuverdi. Sonra da kendi kendini yere vurulmağa
başladı.
Sonra da, Aziz Georgios, kayışını çıkarıp kıza verdi
ve o ejderhayı bağlamasını, onu şehre doğru
sürüklemesini söyledi. O da atına binmiş bir hâlde,
kızla beraber ilerliyordu.
Surun kapısı açılıp, kızın o dehşetli ejderhayı
arkasında sürüklediğini gördüklerinde, şaşırıp
kaldılar ve korkmuş bir durumda, sağa sola koşuşmaya
başladılar.
Aziz Georgios ise yϋksek sesle hiç kimsenin
kaçmamasını söyledi.
Her taraf sessizliğe büründü. Aziz Georgios:
-Tanrı’mız olan İsa Mesih’imize inanıyor musunuz? Ki
ben onun gücüyle ejderhayı öldürdüm, diye sordu.
Kral ve halkın bütünü tek bir ağızla:
- Senin bize bahsettiğin Tanrι’ya
biz de inanıyoruz, diye cevap verdi.
Genç subay Aziz Georgios mızrağını kaldırdıp hızla
ejderhayι
vurdu. O korkunç ejderha çığlık atmağa başladı.
Kendini yere vurdu, sonra da ölmüş bir durumda
toprağın üzerine uzandı.
Herkes Aziz Georgios’un ayaklarına kapanarak diz
çöktü.
Aziz Georgios onları insan yiyen o canavardan
kurtarmıştı. Herkesin Hıristiyan olmasιnι
istedi.
Aziz Georgios ise, Antakya bölgesinden Piskopos
Aleksandros’u çağırdı. Tϋm şehri Hıristiyan olarak
vaftiz etti. Kralından o çile çeken şehrin en fakir
vatandaşına kadar.
Böylece, Aziz Georgios “Esirlerin kurtarıcısı,
fakirlerin destekçisi, hasta olanların doktoru ve
kralların savunucusu” olarak anιlmaktadιr.
Aziz Georgios’un, mızrağıyla vurduğu bu ejderhanın
başka bir anlamı da olabilir, bu ejderha ne cenavar,
ne de korkunç bir sürüngendi. O şey putperestlikti.
Gerçekten de, Aziz Georgios putperestlikle savaştı
ve imanının mızrağıyla onu uyuşturup öldürdü.
İkonaları yapanlar, Aziz Georgios’u beyaz atının
üzerine binmiş ve mızrağıyla ejderhayı vuruyor biri
olarak resmediyorlar. Kral kızını ise, daha ileride,
kurtuluşunu bekleyen biri olarak resmediyorlar. Bazιlarιnda
da Aziz Georgios’un arkasına ata binmiş biri olarak
resmedilir.
ZOGRAFU MANASTIRI NEDEN BÖYLE İSİMLENDİRİLDİ?
Büyük Şehit Aziz Georgios’un mucize yaratan
ikonaları, diğer yerlerden başka, bir de Aynaroz’da
da var.Ikona oraya şöyle götürülmüştür:
İmparator VI. Bilge Leon zamanında, Ahrida’dan üç
kardeş, Muisis, Aaron ve Vasilios, dünya işlerini
terk edip Aynaroz’da münzevi bir hayat yaşamak için
gittiler. Zografu Manastırı’nın olduğu yere
yerleştiler.
Orada, üç kardeş, Tanrι’nın yardımıyla bir kilise ve
bir manastır inşa ettiler. Ancak, yaptıkları bu
ibadethaneye isim vermekte bir türlü
anlaşamıyorlardı. Ikisi Aziz Nikolaos’un adına
olmasını istiyor, diğeri, Aziz Klimentas adına.
Beraberce Tanrι’ya yalvarıp, Tanrι tarafından
kendilerine verilecek talimata göre hareket etmeye
anlaştılar.
Bu arada, Tanrι tarafından kendilerine gösterilecek
azizin ikonasını resmetmek için bir tahta
hazırlamışlardı.
Bir gece, temiz kalplerinden çıkan dualar gökyüzüne
ulaştı ve garip bir ilâhi ışık, yeni yapılmış olan
manastırın üzerine yayıldı. Üç kardeş, dualarına
bütün gece devam ettiler. Sabahleyin manastıra
gittiklerinde, orada, Aziz Georgios’un ikonasının
kendi kendine resmedilmiş olduğunu buldular. Üç
keşiş Tanrι’ya hamdettiler. Sonra da, kiliseyi
“Agios Georgios” yani “Aziz Georgios” adadιlar.
Manastırın adını ise “Monastiri Tu Zografu” yani
“Ressamın Manastırı” olarak adlandırdılar. Çünkü,
Aziz Georgios’un ikonası bir mucize sonucu
resmedilmişti.
Ancak bu mucize burada durmuyor. Aziz Georgios’un
ikonasının resmedilmesi şu olayla başlıyor.
Aynaroz’da, Aziz Georgios’un bu ikonası kendi
kendine resmedilmezden evvel, Suriye’nin Fanuil
Manastırı’nda, Lidda’ya yakın bir yerde, yani Aziz
Georgios’un vatanında vardı.
Günlerin birinde, Araplar Suriye’yi işgal
etmelerinden evvel ve keşişler de manastırın içinde
Tanrι’yı anar oldukları bir anda, Aziz Georgios’un
ikonasındaki renklerin uçtuğunu ve simasının da yok
olduğunu gördüler. Kısa bir zaman sonra ikonanın
yerinde sadece o tahta kalmıştı.
O vakit keşişler ağlayarak yere kapιldιlar.
Bu mucize için ne düşüneceklerini bilemeyip Tanrι’ya
yalvarıyorlardı. İşte o vakit Aziz Georgios,
manastırın başkeşişine göründü. Başkeşişin adı
Efstratios idi ve ona dedi:
- Üzülme ve merak etme. Ben, benim için Aynaroz’da
bir manastır buldum. Siz de oraya gidiniz. Çünkü
buralarda kısa süre sonra Tanrι’nın öfkesi
düşecektir.
Başkeşiş bunların hepsini diğer keşişlere anlattı ve
sonra da onlarla beraber Aynaroz’a gitmek için yola
koyuldu. Aynaroz’a vardıkları zaman, Fanuil
Manastırı’ndaki ikonadan kaybolan Aziz, oradaki
Zografu Manstırı’nda duruyordu. Taze tahtanın
üzerinde, mucizevi bir şekilde, tıpkısı
resmedilmişti. O vakit keşişler Tanrι’ya hamdettiler
ve olup bitenleri anlattılar. Fanuil Manastırı
keşişleri ve Aynaroz keşişleri düşüncelerini ve
harika gördüklerini birbirlerine anlattılar.
Bu mucize çok meşhur oldu.
Bu ikona da mucizeler yaratan bir ikona hâlini aldı.
Böylece, birçok kişi Zografu Manastırı’na koşuyordu.
Bizans İmparatoru VI. Bilge Leon (Leon o sofos),
saygı ve inançla oraya gitti. Keza, Bulgar Kralı
İoannis de o manastırı ziyaret etmiştir. Dindar
Hıristiyanların, kralların ve diğer zengin
insanların paralarıyla, daha sonra oraya yakın
görkemli bir kilise ile güzel bir manastır yapıldı.
Daha sonraları, barbar korsanlar tarafından yerle
bir edildi. Fakat, Moldavya hükümdarı Stefanos
tarafından yeniden inşa edildi.
Manastιr
geleneğine göre bir gün, az imanlı bir piskoposun
parmağı ona yapışmıştır. Piskopos, parmağıyla
ikonaya dokunup, alaycı bir tavırla şöyle demiş:
- Demek, mucizeler yaratan ikona bu ha.
O vakit piskoposun parmağı oraya yapıştı.
Acılarından kurtulmak için parmağını kestirdi.
AZİZ GEORGİOS’UN MUCİZELER YARATAN DİĞER BİR İKONASI
Aynaroz’daki İera Moni Ksenofontos’ta, Aziz
Georgios’un mucizeler yaratan başka bir ikonası da
vardır.
Bu ikona, ikonalara karşı savaş dönemlerinde Küçük
Asya (Türkiye) topraklarında bulunuyordu. Oralarda,
ikonalara karşı olan savaş daha çetindi.
İkonalara karşı savaşanlar, ikona bulmak için, kral
emriyle her yeri arıyor, ikonaları bulur bulmaz, ya
paramparça eder ya yakıyorlardı. Aziz Georgios’un
ikonasını da ateşe attıldι
ancak büyük bir mucize oldu. O mübarek ikonaya,
ateş hiçbir zarar vermedi.
Saygısız ikona savaşçıları, bu mucize karşısında
şaşırıp kaldılar. Fakat, onlardan imansızın biri,
Aziz Georgios’un boğazına kılıcıyla bir darbe vurdu.
Ancak, “Azizlerindeki Tanrι harika”. Hemen, sanki
canlı insandan akar gibi boğazından temiz kan aktı.
Bu mucizeden sonra, tüm imansız ikona savaşçıları
korkarak kaçtılar. Ama, dindar bir Hıristiyan, Aziz
Georgios’un ikonasını aldı ve o akşam deniz kenarına
gitti. Orada dua etti ve dedi:
- Muzaffer Aziz Georgios, sen bu kadar mucizeler
yaptın. Bugün, ikonanın yanmasını sen engelledin,
onu sen kurtardın. Sen onu denizde de koru. Ve,
senin bildiğin ve istediğin yere o ikonayı götür.
Bunları söyleyip ikonayı denize attı. Bu ikona,
Tanrι’nın inayetiyle Aynaroz’a ulaştı. Nitekim başka
ikonalar da (Portaitissa ve Glikofilusa).
O mübarek ikona, doğrudan doğruya Ksenofontos
Manastırı’na gitti. Küçük bir manastıra, Agiu
Dimitriu Tu Mirovlitu’ya gitti.
Keşişler, hiç beklenmedik bir anda ikonanın
geldiğini gördüler ve çok sevindiler. Saygıyla o
ikonayı küçük kilisenin içine yerleştirdiler. Sonra
da Aziz Georgios adına bir kilise inşa ettiler.
Saygıyla iki azizi de kutluyorlardı. Hem Aziz Dimitrios’u
hem de Aziz Georgios’u. Her defasında, ayinlerde,
iki azize de rahmet okunmaktadır. Bu ikona, bugün
için, Aziz Georgios adına var olan büyük kilisede
bulunuyor. Aziz Georgios tüm bedeniyle görünmekte.
Boğazında da donmuş kanın izleri görünmektedir. Bu
da, Aziz Georgios’un mucizelerinden daha bir
tanesidir.
HALKLAR ONA SAYGI GÖSTERİYORLAR
Aziz Georgios’un naaşı Filistin’in Lidda şehrinde
korunuyordu. Orada Aziz Georgios adına bir kilise
inşa edildi fakat 1010 yılında yıkıldı. Aynı kilise,
Sultan Salahaddin tarafından da 1191 yılında
yıktırıldı.
Dördüncü asırdan itibaren, Aziz Georgios adına
yapılmış kiliselere dünyanın çok yerinde
rastlamaktayız. Aziz Georgios adına Suriye’de kilise
ve manastırlar inşa edildiler. Mısır’da, Aziz
Georgios adına yapılmış kilise ve manastırların
adedi kırk taneydi. En büyük kilise eski Kahire’de
mevcuttur. O kilisede, Aziz Georgios’u bağlamış
oldukları zincirden bir parça bulunmaktadır. Bir
kavle göre, Herodes’in elinden kaçan İsa Mesih’in
mübarek ailesi de burada bu yerde kalmıştır.
İstanbul’da, Aziz Georgios adına yapılmış kiliselere,
Büyük Konstantin döneminden beri rastlıyoruz.
Bu arada, dünyanın bütün halklarının gözünde Aziz
Georgios farklı bir yer tutmaktadır. Almanlar,
Slavlar, Macarlar, Polonyalılar, Habeşistanlılar...
bunların tümü Aziz Georgios’un adını saygıyla
anmaktadırlar.
MARATHONA’DA, AZİZ GEORGİOS’UN MANASTΙRΙ
Marathona höyüğüne yakın bir yerde, Vrana’da Aziz
Georgios Manastırı bulunuyordu.
Bu manastırda birçok keşiş yaşadı. Penteli Manastιrιna
bağlıydı.
1960 yılında, oraya, münzevi olmak niyetiyle iki
rahibe gitti. Orada sadece o mucizeler yaratan Aziz
Georgios’un ikonasιnι
buldular. Bütün hücreler harabe hâlindeydiler. Eski
manastırdan ayakta duran hiçbir şey kalmamıştı.
Başlarını sokacak bir yer bulamadılar ve sonra da
geçici bir çadır altında kalmak zorunda kaldılar.
Fakat, birkaç hücreleri inşa etmek için, samimi bir
dille Aziz Georgios’un yardımını istediler.
Günlerden bir gün, gezinti için bir karı koca oraya
vardı. Kadın dua ve ibadet için Aziz Georgios
manastırının içine saygıyla girdi. Erkek dinden uzak
yaşadığı için, dışarıda oturmayı tercih etti. Bayan,
manastırdan dışarı çıkmayı geciktirdiği için, bay
kızdı ve yüksek sesle bağırmağa başladı.
O vakit, cevap yerine, Aziz Georgios manastırından
garip tıkırtıların geldiğini işitti. Ne olduğunu
görmek için kiliseye girer.Tıkırtılar devam ediyordu.
Tespitlerine göre de, o tıkırtılar, Aziz Georgios
ikonasının içinden çıkıyorlardı. O ikonanın yanında
bulunan karısı ise haç çıkarıyordu.
Aziz Georgios’un inayetine hayran kaldığı için o da
istavroz çıkarmaya başladı.
Bu mucize onu sarstı. O günden sonra da dinî bir
hayat edinmiş oldu. Üstüne de, oraya malzeme ve para
verdi ve hücreler inşa ettirdi.
ARAP AZİZ GEORGİOS
Halkidiki taraflarına gidenler, Aziz Georgios’un
garip bir adını işitirler. Oradaki ziyaretçiler ve
başka yolcuların konuşmalarında, Arap Aziz Georgios
adını duyarlar.
Bu adı nasıl aldı?
Aziz Georgios’un bu adı almasının sebebi,
Halkidiki’nin Nea İraklia kasabasında bulunan bir
ikonasındandır.
Bu ikonada Aziz Georgios bir taş üzerine kabartılmış
olarak resmedilmiştir ve Hıristiyan âleminde
alıştığımız gibi değil de, bir zenci gibi siyah
gösterilmektedir. Bir Arap gibi siyah gösteriliyor.
Bu nasıl olmuştur? Bunun açıklaması güç değildir. Bu
ikonayı resmeden azizler ressamı siyahtı, Arap’tı,
Habeşistan taraflarındandı. Böylece Aziz Georgios’a
ırkının rengini vermiştir.
Yunan tüccarlar bu ikonayı satın aldılar ve
Yunanistan’a getirdiler. Ve daha doğrusu da,
Halkidiki’nin Nea İraklia kasabasına.
Aziz Georgios, siyah azizler ressamın ateşli imanı
için, o ikonayı mucizeler yaratan bir ikona hâline
getirdi. Bu ikonaya bilhassa denizciler saygı ve
sevgi gösteriyor. Bunu da dualarla, ibadetlerle,
dinî ziyaretlerle ve adaklarla gösteriyorlar.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
BÜYÜK
ŞEHİT AZİZ GEORGİOS
FEDAKÂRLIK TİMSALİ
HIRİSTİYANLIĞIN “ŞANLI ASLANI”
Büyük Şehit Aziz Georgios, Hıristiyanlığın en büyük
ve kahraman simalarından bir tanesidir. Aziz
Georgios, İsa Mesih’in en yiğit askeridir. Onun
işkencesi ve fedakârlığı hakkında çok net olarak
şahane ve ateşli imanından bahsederler.
Bu Aziz büyük savaş veriyor ve savaşı kazanıyor.
Çektiği azabın kanı, binlerce Hıristiyan’a,
dinlerinde onlara güç ve kuvvet katmaktadır. Onun
rütbesi, kovuşturma hâlinde olan Hıristiyanlığa ışık
ve parlaklık vermektedir.
Büyük Şehit Aziz Georgios bir sembol olmaktadır. O,
bir mücadele, iman ve fedakârlık sembolü oluyor.
Binlerce Hıristiyan için bir örnek teşkil etmektedir.
Feragat yolundaki Hıristiyanlara ışık oluyor. Onun
kurban edilişi, konuşuyor, yol gösteriyor, teşvik
ediyor ve diyor:
- Rütbeler, gençlik, sosyetik parlaklık, makam,
sahte parlaklık, eğlenceler, intibalar... Bunların
tümü geçicidir. Tümünün içinde yalan vardır. Hepsi
aldatıcı, yıpranan. Bunlar mutluluk şimşekleridirler.
Öyle ki hiç anlamadan bitiveriyorlar.
Hiç solmayan ebedî şanlı taç ise, sadece İsa Mesih
için yapacağımız fedakârlıktır. Orada hiç
yıpranmayan yücelik bulunmaktadır. Orada ebedî bahar
bulunmaktadır.
* * *
Böylece, Büyük Şehit Aziz Georgios’un ikonası insanı,
duygulandıran bir timsaldir. Onun siması,
azizliğiyle, faziletiyle, temizliğiyle, ve
yiğitliğiyle sarsıyor. Onun fedakârlığı, tüm
zamanların Hıristiyanlarının ruhlarında ürpertiler
saçmaktadır.
Gençti, güzeldi, şanlıydı, her şeyde başarılıydı.
Orduda onu şanlı yükseliş safhası bekliyordu. Çok
genç yaşta binbaşı rütbesine ulaştı. Damarlarındaki
kan güç ve canlılıkla akıyor. Sağlığı, eğitilmiş
olan bedeni ve armonik vücut yapısı son derece iyi
idi.
Ancak, bunların tümü onu egoizme doğru sevk etmezler.
Doğru yoldan onu hiçbir şey saptıramaz. Gücünü de
boş ve sahte emellere harcamaz. Bu gücünü, gerçek
imanın mücadelesinde, İsa Mesih için olan
çalışmasında toplamaktadır.
Şanlı galip ve muzaffer Aziz Georgios’un ikonası,
hemen kurban edilişinden sonra, ilk Hıristiyanların
mabetlerini süslemektedir.
* * *
Çok erken bir zamanda, onun adına kiliseler ve
manastırlar yapılmaktadırlar. İstanbul’da, onun
adına yapılmış altı kilise mevcuttu.
Aynaroz’da onun adını taşıyan üç manastır vardır.
Ksenofon Manastırı,Zografos Manastırı ve Pavlus
Manastırı.
On sekizinci asırda bir İngiliz turist şöyle yazıyor:
“Aziz Georgios adına yapılmış kilisesi olmayan köy
yoktur”.
800 yılında Oksford yerel sinodunun aldığı kararla,
Aziz Georgios, İngiltere’nin koruyucu azizi ilân
edilmiştir. Aynı usulle de daha sonraları, Cenevre
koruyucu azizi de ilân edildi. Rusya da Aziz
Georgios koruyucu aziz olarak tanındı. Tϋrkler
de Aziz Georgios’a bϋyϋk
saygι
gösterirler.
On ikinci asırdan önce yapılan ikonalar, Aziz
Georgios’u, yaya, asker üniformasıyla bir genç
olarak belirtmektedirler. Daha sonraları, on üçüncü
asırdan sonra, Aziz Georgios at üzerine binmiş
ejderha katili olarak görϋnϋr.
Aziz Georgios’un ejderhayı mızrağıyla öldürme anı
ile sadece azizler ressamları değil, büyük ressamlar
da uğraşmışlardır. Böyle bir Rafail tablosu,
Floransa Müzesi’nde bulunmaktadır. Aziz Georgios,
ejderha öldürür bir durumda resmedilmesinde güzellik,
yücelik, şiir ve iman kokusu bulunmaktadır.
* * *
Aziz Georgios’un bu ikonası gelenekle, halkın hayal
gücü ve imanıyla bağdaşmaktadır. Görünüm ve olaylar
meydana getirmektedir.
Böylece, Preveza’nın Agios Georgios köyündeki bir
tepecikte bulunan delik, Aziz Georgios, bir
ejderhayı mızrağıyla kovaladığı zaman, hızla
geçişinden olduğunu söylerler.
* * *
Kilise ilâhi besteleme sanatı, kahraman Aziz
Georgios’un adına güzel benzetmelerle yazιlmıştır.
“Tanrι indinde en iyisi”, “şanlı aslan”, “parlak
yıldız”, “değerli elmas”, İsa Mesih askeri”,
“binlerce kere galip gelmiş gladyatör”, “yeni Davut”,
“gökyüzü ordusunun görüşmecisi”
olarak
addediliyor.
Bu makaleyi okumuşsanız, bunlar da ilginizi çekebilir
AZİΖLERİN HAYAT HİKAYELERİ
Türkçe dilinde Ortodokslukla ilgili metinler - Orthodoxy in Turkish - Ορθοδοξία στα τουρκικά
Meryem Ana, Kutsalların Kutsalı - Yaşam bağışlayan kaynak
Aziz Porfirios - Aziz Paisios (Türkçe Altyazılı)Selected miracles of St. George the Trophy-bearer to Muslims
Δεν υπάρχουν σχόλια:
Δημοσίευση σχολίου